Kilimanjaro, 5895 metre yüksekliği ile Afrika’nın en yüksek ve dünyanın en yüksek tek başına duran dağı. Bu muhteşem dağ, ekolojik bölgelerden geçerek çok kısa sürede adeta Ekvator’dan Kuzey Kutbu’na gitmek gibidir. Kilimanjaro’ya tırmanış yolculuğunda, balta girmemiş ormanlardan başlayarak arktik buz bölgesinde sona eren çeşitli iklim koşulları yaşanıyor. Dağın alt yamaçlarında kahve ve mısır gibi ürünlerin yetiştirildiği tarım arazileri, 3000 metrede tropikal yağmur ormanı kuşağı, daha yukarılarda, 4400 metrede ise yüksek rakım çölü ile ay yüzeyine benzer bir manzara dağcıları karşılar. Zirvede ise kalıcı buz ve kar bölgesi bulunur. Bu eşsiz tırmanış, dağcılar için bir haftada doğanın farklı güzelliklerini keşfetmek için olağanüstü bir fırsat.
Kilimanjaro tırmanışının anlamı büyük
Bu muhteşem dağı ilk kez 2000 yılı yaz tatilinde ailemle Tanzanya ve Kenya’da vahşi doğa safarisi yaparken gördüm. Gece yarısı kalkıp aslanların avını izlemek için Masai Mara ve Serengeti’nin el değmemiş doğasında, Kilimanjaro’nun çevresinde 4×4 araçlarla yaşadığımız arayış macerası muhteşemdi. İşte o tatilde zirve tırmanışı yapmayı kendime hedef olarak koydum.
Bundan beş yıl önce Himalaya Dağları’nda konuşmacı olarak katıldığım genç liderler eğitim kampında tanıştığım Pakistanlı doğasever dostum Abdulsamed’e bu yılın başlarında Kilimanjaro’ya tırmanmayı önerdiğimde o da heyecanıma ortak oldu ve hemen tırmanış programı hazırlıklarına başladık. Hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra, maceraperest dostlarımız Fatih Akaydın ve Ömer Lütfi Soylu da bize katıldı.
Bu tırmanışın benim için öncelikli amacı, sınırlarımı zorlayarak konfor alanımdan çıkmak ve kendimi daha iyi tanımaktı. Kilimanjaro’nun zirvesine çıkmanın, hem fiziksel hem de zihinsel bir dönüm noktası olduğuna inanıyorum. Bu nedenle, zirveye tırmanarak bu dönüm noktasını aşmayı ve zirveye ulaşma başarısını göstererek gençlere rol model olmak istedim. Zorluklar ve engeller karşısında pes etmek yerine sınırlarımızı zorladığımızda neleri başarabileceğimizi göstererek gençlere ilham olmayı arzu ettim. Bu tırmanıştaki diğer çok önemli hedefim ise, Filistin’de zulme uğrayan kardeşlerimize dikkat çekmekti. Hem kişisel bir meydan okuma hem de toplumsal bir mesaj taşıyan bu yolculuk, bir yandan bireysel gelişimim diğer yandan da başkalarına ilham verme açısından büyük bir anlam taşıyor.
Tırmanış güncesi
Bu tırmanış için güçlü bacaklara, sağlam bir kafaya ve temiz ciğerlere ihtiyacım olacaktı.
Hazırlık sürecinde hem fiziksel hem de zihinsel olarak bu gereksinimlere odaklandım. 2 ay gibi kısa bir sürede sıkı bir spor ve diyet programı ile hazırlıklarımı tamamladım. Bu yolculuğun sonunda, sınırları zorlamanın ve hedeflere ulaşmanın verdiği tatmin duygusunu yaşamak için ne kadar sabırsızlandığımı anlatmak için sanırım kelimeler yetmez:)
Kilimanjaro’ya tırmanmak için altı rota var: Marangu, Rongai, Machame, Lemosho, Shira, ve Umbwe. Biz bunlardan en hızlı ve konaklaması konforlu olan Marangu`yu seçtik. Bu rota en popüler olmakla birlikte, kısa aklimatizasyon süresi ve son gün zirve tırmanışının çok zor olması sebebiyle başarı oranı ancak %50-60 civarındadır. Burada diğer tırmanıcılara bir öneride bulunmakta fayda var; daha fazla zamanınız varsa mutlaka başka bir rota seçin! Marangu rotası, ekstra bir aklimatizasyon günü ekleyerek bizim yaptığımız gibi 7 güne uzatılabilir ve başarı şansınızı artırır. Bu rotada kamp yapmanıza gerek kalmadan 4 kişilik bungalov tarzı konaklama imkanı sunan tek rotadır.
Tırmanıştan bir gün önce Moshi’de kaldığımız otelde rehberimiz Gerrard ve ekibi ile tanışma toplantısı yaptık ve programın son halini konuştuk. Bizim dışımızda 14 kişilik bir ekip bize eşlik edecek. Ekibin içinde şef, taşıyıcılar, garson ve yardımcılar yer alıyor.
Ve aylardır heyecanla beklediğim gün geldi çattı…
1. Gün: Marangu Kapısı (1860m) – Mandara Kampı (2720m)
Kilimanjaro Ulusal Parkı’na doğru yaklaşık üç saatlik yolculuğumuza sabah 9.00’da çıktık. Yolculuğumuz, rehberimizin Kilimanjaro ve Masai bölgesindeki farklı kabileler hakkında verdiği bilgiler ve yerel şarkılar eşliğinde geçti. Kilimanjaro tırmanışına benzerliği olan Eunoto, Masai kabilesinin erkek çocuklarına savaşçı olabilmeleri için yaptıkları ritüelin adı. Bu ritüel, genç erkeklerin (Moran olarak adlandırılıyor) savaşçı statüsüne geçişini simgeliyor. Gençler, geleneksel törenler ve ritüellerle cesaretlerini ve yeteneklerini kanıtlıyor. Bir hayli ilgimi çeken bu konuyla ilgili bir yazı ile sizlere detaylı bilgileri ileriki zamanlarda aktarabilirim.
Kilimanjaro Ulusal Parkı’nda kayıtları yaptırıp yemek yedikten sonra saat 14:00 gibi yürüyüşümüze başladık. Taşıyıcı ekip, yiyecek, su ve ekipmanlarının çoğunu içeren çantalarını hazırlayıp bizden önce yola çıktı. Burada gerçekten alın teriyle kazanç elde eden bu ekibe teşekkür etmeden geçmek olmaz. Bu efsane ekip bizim ağır yükümüzü kafalarının üstünde ve sırtlarında taşıyarak bizden önce kamp alanına vardıkları gibi bir de geri dönüp son kilometrede, içinde günlük ihtiyaçlarımızın (içme suyu, öğle yemeği paketi ve ekstra giysiler) bulunduğu orta boy sırt çantamızı da alarak en yorgun zamanımızda bizi hafifleterek kuş gibi hissetmemizi sağlıyordu.
İlk gün yağmur ormanlarında dağın sırt tarafına tırmanmaya başladık. Rehberimiz Gabriel bize sürekli “pole pole” yani “yavaş, yavaş!” diyordu çünkü bu, Kilimanjaro’ya tırmanmanın en büyük sırrı; çok yavaş yürümek, günde 3 litre su içmek, olabildiğince çok yemek yemek ve gece fazlasıyla dinlenmek. Orman, sisle kaplı ve yosunlarla dolu olduğu için doğal olarak çeşitli hayvan bulunuyor. Bizler şanslıydık çünkü tehlikeli hayvanlar hava koşullarından dolayı aşağıda kalmıştı, sadece maymunlar ve karıncalar gördük, ki o karıncalar bacaklarımızı sürekli ısırdı.
Hava karardı ve zifiri karanlık bir ormanda, yağmur altında ilk günümüzü 5 saatin sonunda başarıyla tamamladık. İlk gece Mandara Hut’ta, ormanın ortasında, 4 uyku yatağına ve güneş enerjisiyle çalışan aydınlatmaya sahip bungalov benzeri evlerle dolu bir kampta konakladık. Aşçımız tarafından hazırlanan bol zencefilli ve çok lezzetli akşam yemeğimizi ortak yemek salonunda yedik. Akşam yemeğinden sonra, vücudunuzun yüksekliğe nasıl tepki verdiğini görmek için rutin olarak her sabah ve akşam yapmamız gereken kan oksijen oranımızı ve kalp atış hızımızı ölçtük. Kilimanjaro’ya tırmanışın ilk gününü böylece tamamlamış olduk. Uyku tulumumun içine girdiğimde yorgunluktan nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum.
2. Gün: Mandara Kampı (2720m) – Horombo Kampı (3720m)
Bundan sonraki günlerde de yapacağımız gibi sabah 6’da uyanarak hazırlıklarımızı tamamlayıp kahvaltıdan sonra yola çıktık. İyi dinlenmiştim, ağrısız kalktım ve yine çok heyecanlıydım. Tırmanıcılara yine küçük bir ipucu: Grubunuzu seçerken mümkünse arkadaşların gece horlama alışkanlıklarına dikkat edin, çok önemli. Bizde iki aslan vardı:)
Mandara kampından başlayan patika ile kısa bir ormanlık alandan, sağında komşu ülke Kenya’nın köylerini izleyerek yağmur ormanından ağaç boylarının daha kısaldığı ve sonrasında bozkıra dönüşen kısma geçiş yaptık. Burada, bu bölgeye has 3 metreye kadar büyüyen dev lobelia ve 5 metreye ulaşabilen dev yer otu (Senecio Kilimanjari) gibi Kilimanjaro’nun en muhteşem bitkilerini görme şansına sahip olduk. Rehberimiz sık sık bizi durdurarak bilgiler vermesinin asıl amacını son gün sorduğumda öğrendim. Bizi ne kadar yavaşlatırsa vücudumuz yüksekliğe ve iklime o kadar kolay alışıyordu. Fakat o bunu belli etmeden uyguluyordu. 3 mola sebebi vardı. Biri sıkça yaptığımız ‘sip sip’ su yudumlama, ikincisi ‘pis pis’ ihtiyaç giderme, diğeri de ara atıştırmalıklar.
Yaklaşık 8 saatlik yürüyüşten sonra Horombo Kampı’na ulaştık. Artık bulutların üstündeydik. Havanın soğukluğu kendini iyice hissettirmeye başladı. Ayaklarımızı yıkamak için sıcak su getirdi ekibimiz. Kısa bir dinlenmenin ardından yorgunluğa yenik düşüp uyuduk.
3. Gün: Horombo Kampı (3720m) – Aklimatizasyon Günü (4300m)
Horombo ana kamp alanıydı, inen ve çıkan gruplar burada karşılaşıyordu. Horombo Kampı’nda diğer gruplarla sohbet bir hayli keyifliydi. İniş yolunda olan gruplarla sohbetlerimizde zirve yolunda nelerle karşılaşacağımızın ön bilgilerini almaya çalışıyorduk. Zirveye çıkamayan gruplardan ise, psikolojimi bozmamak için mümkün olduğunca uzak durdum çünkü başarının %70’inin kafada bittiğini biliyordum ve bu konuda motivasyonum zirvedeydi, kendime inancım tamdı ve hazırdım. Kilimanjaro’nun zirvesine başarıyla tırmanıp daha yüksek zirveleri hedefliyorum!
Bu ekstra günü ana kampta geçirmemiz başarılı zirve için vücudun iklime ve yüksek rakıma alışması için çok önemliydi. Bugünü aklimatizasyon ile geçirmeseydik tırmanışın bundan sonraki günlerinde her an yükseklik hastalığına kapılma ihtimali daha yüksek olurdu. Bugün yaklaşık 600 metre yüksekliğe çıkıp iniş yaptık. Mawenzi Dağı manzaralı zebra kayalıklarına yürüyerek rahat bir gün geçirdik ve bol bol dinlendik.
Burası son bir rahat uyku alabileceğimiz noktaydı, artık zorlu günler bizi bekliyordu.
Kampın hemen önünde kaynağı dağlarda olan bir dere akıyordu. Yaklaşık 3 gündür yıkanmamıştım ve bu fırsatı değerlendirerek sabunumu alıp derede güzel bir yıkandım, su buz gibiydi. Rehber benim bu suya girdiğime çok şaşırdı, ‘Ben bu yaşıma kadar bu suya girebilen görmemiştim, sen gerçek bir Masai Savaşçısısın’ dedi. Bu dereye dönüş yolunda da girdim. Buz gibi su vücudumdaki tüm ağrıları aldı, dinçleşmemi sağladı.
4. Gün: Horombo Kampı (3720m) – Kibo Kampı (4730m)
Gece ana kampta aldığımız uykunun önemini bugün anlayacaktık, elbette yeterince uyuyabildiysek çünkü uyku düzenimiz biraz karışmıştı. Kahvaltının ardından 4130 metredeki son su noktasını geçip, Alpin çöl habitatına doğru tırmanışa devam ettik. Sağımızda Afrika’nın üçüncü yüksek dağı olan muhteşem Mawenzi manzarası ve karşımızda beyaz fil Kilimanjaro’nun zirvesi. Farklı bir gezegendeymişsin gibi hissettiren bir parkur.
Kibo Kampı’nda (4730 m) su kaynağı yok, onun yerine hafiften baş ağrısı ve nefes darlığı var. Zirveye sadece 1195 metre kaldı ve son tırmanışı bu gece 22:30’da yapacağız. Öğleden sonra ekipman ve termal giysilerimizi hazırladık, 17:00’de uyuyup dinlenmeye çalıştık. 20:00’de kalkıp bir şeyler yedik ve zirveye doğru tırmanışa hazırlandık. Tırmanıcılara bir önemli bilgi daha; Burada suyu termal şişede taşımak önemli. Biz bunu ıskaladık ve zirvede tüm sularımız donmuştu:(
5. Gün: Kibo Kampı (4730m) – Uhuru Zirvesi (5895m) – Horombo Kampı (3720m)
Saat 22:30, yeniden tırmanışa başladık, heyecan ve adrenalin var. Hava çok soğuk ve karışıktı, çok yavaş ilerliyorduk. Her adımımızı yaklaşık 3 ile 5 saniyede atıyorduk. Şansımıza dolunay yolumuzu aydınlatıyordu ancak yine dolunaydan dolayı hava aşırı soğuktu.
Hans Meyer Mağarası’na (5150 m) kadar taşlı bir yoldu ve burada çoğu insan pes ediyordu. Biz elbette pes etmedik, Hans Meyer Mağarası’nda 5 dakika durup enerji barları yedik, su içtik ve ihtiyacımızı giderdik. Daha fazla dinlenmek mümkün değildi, yoksa donardık, hava sıcaklığı yaklaşık -10° idi. Burada Ömer Lütfi Soylu bizi ikinci defa korkuttu; nabzı 70’in altına kadar düştü ve birden titremeye başladı; hipotermi geçiriyordu. Enerji için jel verdik ve vücuudunu hareket ettirerek ısınmasını sağladık. Kullandığı eldivenler işe yaramadığı için ellerini cebine sokarak ve vücudunu sağa sola hareket ettirerek, biraz da bizim zorlamamızla, zirveye kadar çıkmasını sağladık. Belki de zirveye tüm yol boyunca elleri cebinde çıkan tek insandı 🙂
Gillman’s Point’e (5681 m) kadar zigzaglar halinde devam ettik. Tırmanışın bu bölüm çok dikti, zemin taşlı ve buzluydu. Bu da büyük fiziksel ve zihinsel çaba gerektiriyordu. Bugüne kadar olan tırmanışımız %50 fiziksel %50 mental güç gerektirdiyse bugünkü rotada %70 mental %30 fiziksel güç gerekiyordu. Karanlıkta sadece 2 metre önümüzü görebildiğimiz için biraz korkutucuydu. Bu, rotanın en zorlu bölümüydü. Otomatik moda geçtim, ağrı veya soğuk hissetmeden sadece yürüdüm.
Sonunda Gillman’s Point’e ulaştık; artık dağın tepesindeydik. Abdulsamet biraz geride kalmıştı, ancak onu çok fazla beklemeden devam ettik çünkü durmamamız gerekiyordu, güneş doğuyordu ve ilk ışıkları görmeye başladık. Burada kar ve büyük bir buzul manzarası ile karşılaştık, manzara gerçekten etkileyiciydi. Birkaç fotoğraf çektikten sonra Uhuru Zirvesi’ne (5895 m) doğru yürüdük.
Son 1,5 kilometre düşündüğüm kadar kolay değildi. Her adım, ‘maraton koşmak’ gibi hissediliyordu. Burada oksijen az olduğu için hareket etmek çok zordu. Farklı rotalardan gelen birçok gezgin görmeye başladık, atmosfer müthişti. Ve ufukta zirvenin tabelası gözüktü… Başarmıştık… Farklı bir duygu durumuna girdim, tam bir coşku içerisindeydim. Dünyanın en yüksek tek başına olan dağının zirvesindeydim, Afrika’nın penceresinden kıtaya doğru bakıyor, güneşin doğuşunu izliyorum. Arkamda dolunay, hala oradaydı. Bulutların üzerinde rüya gibi bir manzarayla karşı karşıyaydım. Hava çok soğuk ve rüzgarlı olduğu için zirve fotoğrafımızı bile zor çektirdik. Çok istememize rağmen, bu manzarada fazla vakit geçiremeden hemen inişe geçtik. Dönüş yolunda Abdulsamet ile karşılaştık. Durumu çok iyi değildi, konuşmakta zorlanıyordu. Rehber, “hemen inmesi gerekiyor, aksi takdirde kendisine ciddi zarar verecek” dediği için kendisini hemen inişe geçirdik.
Kibo Kampı’na yaklaşık 4 saatlik yolumuz vardı. İnişin bu kadar zor olacağını hiç düşünmemiştik. Ve tırmandığımız yerden inerken burayı gece nasıl tırmandığımıza inanamayarak kendimizle gurur duyduk. Tirmanışın bu bölümünü gündüz gözüyle yapsaydık vazgeçme ihtimalimiz çok yüksek olurdu. Yaklaşık 80 derecelik bir meyil vardı. Kayaların arasından kayarak indik. Artık bacaklarımız ağlıyordu.
Kibo Kampı’na vardığımızda bir an önce aşağı inmek istedik çünkü hava şartları ve oksijen seviyesi artık çok rahatsız edici hale gelmişti. Çok az dinlenip Horombo Kampı’na doğru inişe geçtik. Zirve günü toplam 18 saat yürümüştük. Bir an önce yatağa kavuşup uyumak istiyordum. Yaklaşık 30 saattir uykusuzdum ve enerjim tükenmişti. Horombo Kampı’nda son akşam yemeğimizi yiyip istirahata geçtik.
6. Gün: Horombo Kampı (3720m) – Marangu Kapısı (1860m)
Son gün gelip çatmıştı. Her gün olduğu gibi yine sabah erken kalkıp kahvaltımızı yaptık. Bize bu tırmanışta eşlik eden 14 kişilik ekip arkadaşlarımız bize bir tören düzenledi.
Yerel şarkılar söyledik, çok mutluyduk. Başarmanın mutluluğu…
Sonrasında Marangu Kapısı’na doğru inişe geçtik, hızlıca hedefe varmak istiyordum. Artık ayaklarım beni taşımakta zorlanıyordu. 5 günün ardından son gece uykusu tahmin edebileceğiniz gibi yetmemişti, bir an önce otele gidip kendimi yatağa atmak istiyordum.
Kapıya vardığımızda zirveye başarı ile ulaştığımız için hepimize küçük bir törenle sertifika verdiler. Artık bir dağcılık sertifikam vardı. Devamının geleceğinden çok eminim. Attığım her zorlu adıma değen unutulmaz bir deneyim oldu. Bir daha Kilimanjaro’ya tırmanır mıyım? Hayır! Ancak başka zirveleri hedefleyeceğimi kesinlikle söyleyebilirim.
Paylaşımlarımdan sonra Kilimanjaro’nun zirvesine çıkmak isteyenler mutlaka olacaktır. Doğayı seven herkese bu tecrübeyi yaşamalarını kesinlikle tavsiye ediyorum.
Muazzam bir tecrübe… Hayatınıza farkında olarak ya da olmayarak çok şey katıyor, sayısız şey öğreniyorsunuz. Kendinizi daha iyi tanımanıza imkan sağlıyor. Evet, zor bir tırmanış ancak pes etmeden devam ederseniz mutlaka başarıya ulaşıyorsunuz. Unutmayın, olay kafada bitiyor!
Teşekkürler…
Bu unutulmaz deneyimi mümkün kılan Adventure Global’e, rehberimiz Gabriel’e ve tüm ekibine ve elbette bu eşsiz macerada bana eşlik eden maceraperest dostlarım, Ömer Lütfi Soylu’ya (elleri cebinde zirveye çıkan adam), Fatih Akaydın’a (Türkiye’den zirveye ulaşan en yaşlı ikinci kişi) ve Abdulsamat Khan’a (Adventure Global’in CEO’su) şükranlarımı sunuyorum.
Copyright © 2024. All Rights Reserved.